Dara

    Alan Bilgisi

    Dara arkeolojik alanı, Türkiye'nin Mardin ilinin 23 km güneydoğusunda, Oğuz köyü’ndedir. MS 6. yüzyılın başlarında, ihtilaflı Nisibis (Nusaybin) kentinin sadece 18 km kuzeybatısında yer alan bu küçük mezra, Sasani İmparatorluğu'na karşı mühim bir Roma karakoluna dönüştürülmüş, ve hüküm süren imparatora istinaden Anastasiopolis olarak yeniden adlandırılmıştır. Kuzeyde Tur'Abdin dağı ile güneyde Mezopotamya ovası arasındaki sınırın yakınında bulunan alan, doğal savunmaya müsait konumu ve şehri ikiye bölen, Habur'un küçük bir kolu olan Kordes Nehri’ne erişimi nedeniyle seçilmiştir. Nispeten kısa süreli inşa aşamasına sahip arkeolojik alan, Geç Roma/Erken Bizans dönemine ait bir sınır yerleşiminin eşsiz bir görüntüsünü sunar. Ayakta kalan önemli mimari öğeleri arasında şehrin devasa sur duvarları, büyük bir sarnıç ve kayaya oyulmuş bir nekropol yer alır.

    Dara yerleşimi, üç tepeyi kapsayacak şekilde tasarlanmıştır: iki tepe Kordes Nehri’nin (Dara Çayı) batısında ve bir diğeri de güneydoğusundadır (bkz. 1911'de yapılan plan). Kentin çevre uzunluğu 2,8 kmdir fakat bu tepelerin yamaçlarını ve doruklarını takip ettiği için düz bir hatta ilerlemez. Askeri karakol oluşundan dolayı Dara, kulelerle donanmış bir perde duvarla tanımlanan heybetli surlarla çevreliydi. Günümüzde, sur duvarlarının en iyi korunmuş bölümleri kuzeydoğuda ve güneyde, nehrin şehre girip çıktığı savakların yakınında bulunur (bkz. metnin devamı). Harçlı molozdan inşa edilmiş ve kare kalker bloklarla çift yüzlü şekilde örülmüş surlar yaklaşık 4 m kalınlığında ve 10 m yüksekliğindeydi; ok yarıkları olan daha ince bir üst kat, parapet seviyesinden başlamış ve surların yüksekliğini yaklaşık 18 metreye çıkartmıştır (bu üst kat günümüzde korunmamıştır, ancak 20. yüzyılın başlarında çekilmiş fotoğraflarda güney duvarı boyunca küçük bir uzantıda görülebilir; bkz. tarihi fotoğraflar) Duvarın, hem U-şekilli hem de dikdörtgen şeklindeki kuleleri, tonozlu iç odalara sahip ve çok katlıydı. Surların kuzeydoğu uzantısı boyunca birkaç kule korunmuştur.1 Ayrıca proteichisma'nın (dış duvar) kalıntıları da vardır.

    Kordes Nehri’nin şehre girişi kuzeydoğudaki bir akarsu kapısından sağlanmıştır (bkz. tarihi fotoğraflar). Metal bir ızgara için yuvaları olan, beş kemerli kanala sahip olan kapı, iki kule ile çevriliydi. Kesme taşlardan yapılmış setlerle nehrin şehrin içinden akışı düzenlenmiştir. Taş köprüler birkaç noktada geçişi sağlıyordu. Bunlardan en iyi korunmuş olanı şehrin en güneyinde, surun 60 m kuzeyindedir. Köprü, yarım daire biçimli üç taş kemerle desteklenmektedir; daha büyük olan merkezi kemer 10 m genişliğinde ve 5 m çapındadır. Daha güneyde, nehir, yukarıda bahsedilen akarsu girişine benzer bir su kapısından şehirden çıkış yapardı, ancak burada, akış dalgalanmaları sırasında taşmayı önlemek için kemerlerin üzerine yarıklar dahil edilmiştir; bu çıkış kapısı kısmen çökmüştür ve batı tarafında sadece üç kanal korunmuştur. Kapının batı yan kulesi hala ayaktadır fakat doğu kulesi korunmamıştır, bitişik çevre duvarına ait U şeklindeki kulenin ise bir kısmı korunmuştur. Kapının 15 m güneyindeki bir başka kemerli yapı, nehrin proteichisma içinden aktığı kanal görevi görmüştür.

    Surlarla çevrili Dara, gelişmiş bir şehir merkezine dönüşmüştür; orduya hizmet eden kışla ve depoların dışında, antik yazarlar hamamlardan, revaklardan, saraydan ve kiliselerden bahseder. Ayrıca, Kordes yaz aylarında kuruduğu için su yönetim sisteminin gerekli bir bileşeni olarak sarnıçların varlığından da bahsetmişlerdir. Ancak antik kentin bugün yalnızca sınırlı bir alanı görülebilmektedir; açığa çıkan kalıntılar, ana kamu binalarının yoğunlaşmış olabileceği nehrin batısında bulunur. Kısmen güneye doğru korunmuş, taş döşeli ve sütunlu bir cadde nehrin batı yakası boyunca uzanıyordu; bu, kentin agorasını daha batıda çevrelemiş olabilir. Ayakta kalan yapılardan bazıları, bir “praetorium” veya belki de piskoposluk kompleksinin bir parçası da dahil olmak üzere güneybatı tepesindeki modern köye entegre edilmiştir. Köydeki modern yapıların birçoğunda antik kentten devşirilmiş malzemelerin kullanıldığı belirtilmelidir.

    Dara'nın en göze çarpan kalıntıları arasında, genellikle sarnıç olarak yorumlanan bir yapı vardır (bkz. tarihi fotoğraflar).2 Bahsi geçen “büyük sarnıç” kuzey tepenin kısmen alt yamaçlarına oyulmuştur. Her biri 50 m uzunluğunda ve 4 m genişliğinde on paralel, beşik tonozlu odadan oluşur. Oda duvarlarının alt kısımları kayaya yontulmuşken, üst kısımlar ve tonozlar (çoğunlukla yıkılmıştır) kabaca kare şeklinde taş ve tuğla sıraları ile inşa edilmiştir. Büyük sarnıcın güneybatısında, kentin batı duvarına yakın bir yerde, bir diğer önemli kalıntı ise yine başka bir sarnıç olduğu düşünülen yapıdır; korunmuş çatısı çapraz taş tonozlarla desteklenmiştir (bkz. tarihi fotoğraflar).

    Üçüncü büyük yapı, güneybatı tepede yer almaktadır. Dikdörtgen yapı esas olarak yeraltındadır, ancak üst kısmı zemin seviyesinden 3-4 m yüksekte inşa edilmiştir (bkz. plan). Avlu, açıkta kalan cephesi boyunca bir giriş koridoruna açılmaktadır; bu da kemerlerle desteklenen bir iç merdivene bağlanır. Merdiven, yaklaşık 23 m x 15 m boyutlarındaki yeraltı salonuna iner (bkz. genel görünüş). Kireçtaşı kesme taşlardan yapılmış dört payanda, salonu uzunlamasına ikiye böler; her bir yarısı boyuna uzanan birer beşik tonozla örtülüdür. Duvarlar, iç mekanı sınırlayan bir tür kör pasaj oluşturan, geçmeli payandalarla sıralanmıştır. Yapının işlevi uzun zamandır tartışılsa da —takma adı “hapishane”dir—günümüzde bir başka sarnıç yapısı olduğu kabul edilir, ve bir zamanlar üzerinde duran kiliseyle de bağlantılı olduğu düşünülür (bkz. metnin devamı).3

    Yerleşim yerinde birkaç kilise bulunur, en önemlileri —Büyük Kilise (katedral) ve Aziz Bartholomew Kilisesi— eski edebi kaynaklarda tanımlanmıştır.4 İlki, bahsi geçen sarnıç (“hapishane”) ile ilişkilendirilmiştir. Sarnıcın güney cephesi boyunca revak üzerindeki konsollu pervaz, katedralin kayıp duvarlarına geçişi temsil ediyor olabilir. Zemin kotunda yapının doğusunda apsis, batısında ise atrium temelleri görünür; kuzeydoğuda haç şeklinde bir vaftiz kurnasına sahip bir yeraltı vaftizhanesi yer alır. Aziz Bartholomew Kilisesi ise büyük sarnıcın doğusunda yer alan, günümüzde bulunmamış ya da henüz adı saptanmamış bir yapı ile ilişkilendirilmiştir.5

    Dara'nın nekropolü, batı çevre duvarından yaklaşık yarım kilometrelik bir mesafe boyunca uzanır (bkz. genel görünüş). Şehrin surlarının yapımında kullanılan kireçtaşı ocağına inşa edilmiştir. Şimdiye kadar 200'den fazla mezar bulunmuştur. Bir dizi mezar—çoğunlukla lahit ve chamosorion tipinde olanlar— zemin seviyesine yerleştirilmiştir. Bunlardan en çarpıcı olanı, kavisli bir tavanı destekleyen dört payandalı, kayaya oyulmuş bağımsız bir 'kanopi'dir; çevresinde 13 mezar bulunur.

    Bununla birlikte, mezarların çoğu, taş ocağının dikey yüzlerine oyulmuş arcosolia odalarıdır— bazıları çok yüksek olduklarından dolayı yalnızca merdivenlerle erişilebilir. Cephelerin çoğu, giriş yollarının çevresinde köşe sütunları veya yuvarlak kemerler gibi mimari detaylar içerir; oyulmuş ve boyanmış dekoratif motifler arasında palmetler, deniz kabukları ve bazılarında iki tarafında hayvanlar bulunan Yunan haçları vardır. Bazı mezarlarda artık okunaksız olan Yunanca veya Süryanice yazıtlar vardır (Yunanca yazıtlar 6.-7. yüzyıllara, Süryanice yazıtlar 8.-9. yüzyıllara aittir). Mezar içleri ortalama 2 m2 civarındadır. Birçoğu sade, tek odadan ibarettir; diğerleri, antre gibi ek boşluklar ve nişler gibi yardımcı özelliklerle düzenlenmiştir.

    En büyük ve en detaylandırılmış mezar, nekropolün batı bölgesinde, taş ocağı içindeki bir ara yolun sonunda bulunur (bkz. plan). Kemerli giriş kapısı ve üstündeki pencere, 5,25 m genişliğinde dikdörtgen bir çerçeve içinde, kör bir kemerle taçlandırılmıştır. Bu çerçevenin oluşturduğu kabartmalı pano, bir selvi ağacının yanında tunik giymiş bir figürü (Kuru Kemikler Vadisindeki Ezekiel olma ihtimali vardır) resmeden alışılmışın dışında bir sahneye sahiptir.6 Ana iç oda 13 m2’dir, iki katlı bir pasajla çevrilidir ve aralarında bir galeri bulunmaktadır. Tavanın bir köşesine açılan bir şaft, yukarıda bahsedilen pencere ile birlikte odaya ışık sağlar. Son zamanlarda yapılan kazılarda ana odanın altında ikinci bir kat ortaya çıkarılmıştır ve bu alanın araştırılması devam etmektedir. Her halükarda, şimdiye kadar mezarda bulunan yüzlerce kişinin kemikleri, mezarın birden fazla gömü için ayrılmış bir alan olduğunu gösterir; bilim insanları, bunun MS 591'de Sasani İmparatorluğu topraklarından dönen bir grup sürgün için ayrıldığını düşünmektedirler (bkz. “Tarihçe”).7

    Son on yılda yürütülen arkeolojik kazılar, yerleşimin merkezinin ötesinde bilgi üretmiştir. Nekropolün batısındaki büyük bir mimari kompleksin yanı sıra kentin güneyinde ve güneybatısında birkaç bina bulunmuştur; bu binalardan bazılarında detaylı mozaikler mevcuttur.

    • 1. Bkz. Preusser 1911, pl. 55.
    • 2. Yapı aynı zamanda tahıl ambarı olarak da yorumlanmıştır; bkz. Bell ve Mundell Mango 1982, 103–104.
    • 3. Önerilen çeşitli tanımlamaların bir tartışması için bkz. Iacobini 1990. Sarnıçın işlevi ve katedralle ilişkisi hakkında bkz. Whitby 1986, 762; Keser-Kayaalp 2017, 156–159.
    • 4. Procopius, Buildings 2.iii.26; Bell ve Mundell Mango 1982, 102.
    • 5. Bkz. Bell ve Mundell Mango 1982, pl. 5. Aziz Bartholomew ile ilişki hakkında bkz. Keser-Kayaalp 2017, 159–160.
    • 6. Mundell 1975; ayrıca bkz. Nicholson 1985, 667-671.
    • 7. Mundell 1975, 227; Nicholson 1985, 669, sürgünlerin 573 kuşatmasında ölen askerler için mezarı inşa ettiğini öne sürer (bkz. “Tarihçe”).

    Dara’nın yerleşim planı ve anıtları için ayrıca bakınız: Preusser 1911, 44–49; Crow 1981; Croke ve Crow 1983, 151–156; Bell ve Mundell Mango 1982, 102–105; Whitby 1986; Zanini 2003; Keser-Kayaalp v.d. 2017.

    Geç Antik Çağ'dan önce Dara, Part döneminde kurulmuş küçük bir köydü; Procopius ve diğerlerine göre, yerleşimde değişim MS 505'te İmparator Anastasius tarafından Sasani İmparatorluğu ile sınıra yakın bir Roma karakolu olarak hizmet etmek üzere seçildiğinde başladı.1 Yakın zamanda Amida'nın (Diyarbakır) ele geçirilmesi bu bölgede müstahkem bir şehrin kurulmasını gerektirdi; Mezopotamya'daki Roma askeri operasyonları, özellikle de yakınlardaki Nisibis (Nusaybin) için devam eden askeri seferler için de yeni bir üs gerekliydi. Dağ sıraları ile çevrili olan Dara stratejik bir konuma sahipti ve diğer mühim özelliklerin yanı sıra kesintisiz bir su kaynağına erişime sahipti.

    Kentin inşası, Amida piskoposu Thomas ve doğu ordusunun levazım subayı olan Romalı Calliopius tarafından denetlenmiştir. 441 tarihli Roma-Sasani anlaşması, Mezopotamya sınır bölgesinde yeni kaleler inşa edilmesini yasaklamıştı, ancak Sasaniler başka sorunlarla meşguldü ve ortak bir misilleme kampanyası yürütemediler; sadece inşaatçılara rahatsızlık verebildiler. İnşaat hızlıydı ve şehir 507'nin sonunda yerleşime hazır hale geldi. İlk yıllarında, kurucusundan dolayı Anastasiopolis olarak anıldı.

    Justinianus'un zamanında artık Anastasiopolis olarak anılmamaktaydı ve Dara'ya metropol unvanı verilmiş, ve hem dux'un hem de Güney Mezopotamya eyaletinin piskoposunun merkezi haline gelmişti. Dara, Romalı general Belisarius'un civarda büyük bir zafer kazandığı 530 yılında bir Sasani kuşatmasına başarıyla direnmiştir. Bu sırada şehir, Anastasius'un yaptırdığı surları yükselten Justinianus tarafından yeniden güçlendirildi. Dara başka saldırılara karşı da direnmeye devam etti. Bununla birlikte, şehir 573 tarihli Sasani seferi sırasında ele geçirildi ve bu sırada bazı sakinler Sasani İmparatorluğu topraklarına sürgün edildi. Sonraki birkaç on yıl boyunca, şehir, Sasani ve Roma kontrolü arasında gidip geldi (591'de Romalılara iade edildi ve yukarıda belirtilen sürgünlerin geri dönmesine izin verildi).

    639'da Dara, Arap-İslam orduları tarafından Roma Mezopotamyası’nın tamamı ile birlikte ele geçirildi. Bunu takiben, şehrin önemi azaldı ve inşaat faaliyetleri çok azaldı. Yine de, en azından 13. yüzyıla kadar oldukça büyük bir Süryani Ortodoks topluluğunu (dini kayıtların da gösterdiği gibi) ve sonraki yüzyıllarda çok etnik çeşitliliğe sahip bir nüfusu barındırdı. George Percy Badger, 1842'de bölgeyi ziyaretinden sonra şunları bildirdi: “Eski Dara'nın kalıntıları arasında, biri 40 Ermeni ve diğeri 100 Kord ailesini içeren iki köy vardır. Hristiyanların küçük bir kilisesi ve bir rahibi var ve Diyarbakır piskoposluğuna ait olarak kabul ediliyorlar.”2 19. ve 20. yüzyılın başlarındaki diğer seyyahlar, mezarların ve diğer harabelerin yerel halk tarafından iskân edildiğini sık sık not etmişlerdir. Bugün, nekropol bir arkeoloji parkına dönüştürülmüştür ve antik kentin surları içinde ağırlıklı olarak Kürt nüfusa sahip bir köy (birkaç yüz nüfuslu Oğuz köyü) bulunmaktadır.

    • 1. Procopius, 529/530'da Dara’ya yolculuğunda Belisarius'a eşlik etmiş ve Buildings (2.i.4-3.26) içinde bu seyahatten bahsetmiştir; ayrıca bkz. Wars (2.xiii.16-19). Yazdıklarının övgü niteliğindeki doğası nedeniyle Justinian'ın şehrin kuruluşundaki rolüne ilişkin kanıtları abarttığından şüphelenilir (bkz. Croke ve Crow 1983). Daha fazla bilgi için bkz. Mityline'lı Zachariah'ın tarihi (ps.-Zach. Chron. vi.6); The Chronicle of Joshua the Styllite (ed. Wright 1882, 70).

    Tarihçe genel kaynakları: Preusser 1911, 44; Anschütz 1975, 185; Croke ve Crow 1983, 148-153; Keser-Kayaalp v.d. 2017.

    Dara'ya yaptığı ziyareti kaydeden ilk gezgin, 1644'te oradan geçen Fransız maceracı Jean-Baptiste Tavernier'dir. Onun kısa notları, bir yeraltı kilisesi olduğunu düşündüğü yeraltı sarnıcına odaklanır.1 1813-1814'te John Macdonald Kinneir, nekropolü, surları ve modern köyün içinde kalmış olan birkaç binayı betimleyerek alanın sistematik bir yüzey araştırmasını yapmıştır.2 Dara, Mardin ve Musul arasında seyahat eden ve genellikle şehrin Roma tarihindeki öneminin (Edward Gibbon tarafından çok okunan Decline and Fall'da altı çizilen bir rol) cazibesine kapılan gezginlerin güzergahına eklenmişti.3 Bu nedenle 19. yüzyıla ait çok sayıda seyahatnamede Dara’dan bahsedilir; örneğin, William Ainsworth burayı 'harabelerinin dağılımı, geniş yeraltı mekanları ve mezarlarının zengin süslemeli dekorasyonu ile dünyanın bu bölgesindeki en dikkat çekici yer' olarak tanımlamıştır.4 20. yüzyılın başlarında, Conrad Preusser ve Gertrude Bell, önemli anıtların fotoğrafik kayıtlarını alarak bölgeyi daha ayrıntılı bir şekilde belgelemişlerdir.5

    • 1. Tavernier 1676, 170 (yerleşimden Karasera olarak bahsedilmiştir).
    • 2. Kinneir 1818, 436-441.
    • 3. Gibbon 1905 [1788], 209–210.
    • 4. Ainsworth 1842 (2), 117-118; bkz. Badger 1852 (1), 306–310.
    • 5. Preusser 1911, 44–49, pls. 53-61; Bell'in fotoğrafları Bell ve Mundell Mango 1982, 102–105, lev. 1-8’de yayınlanmıştır.

    Ainsworth, William Francis. 1842. Travels and Researches in Asia Minor, Mesopotamia, Chaldea and Armenia. 2 vols. London: J. W. Parker.

    Anschütz, Helga. 1975. “Einige Ortschaften des Tur ‘Abdin im sudösten der Türkei als Beispiele gegenwärtiger und historischer Bedeutung.” Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, Suppl. 3 (1): 179–193.

    Badger, George Percy. 1852. The Nestorians and Their Rituals. 2 vols. London: J. Masters. 

    Bell, Gertrude, and Marlia Mundell Mango. 1982. The Churches and Monasteries of the Tur ‘Abdin. London: Pindar. Reprint, with new preface, notes, and catalogues, of Gertrude Bell’s The Churches and Monasteries of the Tur ‘Abdin (1910) and Churches and Monasteries the Tur ‘Abdin and Neighboring Districts (1913).

    Croke, Brian, and James Crow. 1983. “Procopius and Dara.” Journal of Roman Studies 73: 143–159. 

    Crow, James. 1981. “Dara, a Late Roman Fortress in Mesopotamia.” Yayla: Report of the Northern Society for Anatolian Archaeology 4: 12–20.

    Furlan, Italo. 1988. “Oikema katagheion: Una problematica struttura a Dara.” In Milion: Studi e ricerche d'arte bizantina; Atti della Giornata di Studio, Roma, 4 dicembre 1986, edited by Claudia Barsanti, Alessandra G. Guidobaldi, and Antonio Iacobini, 105–118. 

    Gibbon, Edward. 1905 [1788]. The Decline and Fall of the Roman Empire. Vol. 4. London: Methuen.

    Keser-Kayaalp, Elif, Nihat Erdogan, and Andrew Palmer. 2017. “Recent Research on Dara/Anastasiopolis.” In New Cities in Late Antiquity: Documents and Archaeology, edited by Efthymios Rizos, 153–175. Turnhout: Brepols.

    Kinneir, John Macdonald. 1818. Journey through Asia Minor, Armenia, and Koordistan in the Years 1813 and 1814. London: J. Murray.

    Mundell, Marlia. 1975. “A Sixth Century Funerary Relief at Dara in Mesopotamia.” Jahrbuch der österreichischen Byzantinistik 24: 209–227.

    Nicholson, Oliver. 1985. “Two Notes on Dara.” American Journal of Archaeology 89 (4): 663–671.

    Preusser, Conrad. 1911. Nordmesopotamische Baudenkmäler altchristlicher und islamischer Zeit. Wissenschaftliche Veröffentlichung der Deutschen Orient-Gesellschaft 17. Leipzig: J. C. Hinrichs. 

    Tavernier, Jean-Baptiste. 1676. Les six voyages de Jean Baptiste Tavernier, ecuyer baron d’Aubonne, en Turquie, en Perse, et aux Indes […]. Vol. 1. Paris: G. Clouzier and C. Barbin.

    Whitby, M. 1986. “Procopius’ Description of Dara (“Buildings” II.1-3).” In The Defence of the Roman and Byzantine East: Proceedings of a Colloquium Held at the University of Sheffield in April 1986, edited by Philip Freeman and David Kennedy, 737–783. Oxford: B.A.R.

    Zanini, Enrico. 2003. “The Urban Ideal and Urban Planning in Byzantine Cities of the Sixth Century AD.” In Theory and Practice in Late Antique Archaeology, edited by Luke Lavan and William Bowden, 196–223. Leiden: Brill.

    İçerik
    Matthew Peebles (2019)